26 Eylül 2017 Salı

GRİP AŞISI OLALIM MI OLMAYALIM MI?


Herkes grip aşısı olmak zorunda mıdır?

Hayır, herkes grip aşısı olmak zorunda değildir.

Kimler grip aşısı olmalıdır?

65 yaş üzerinde olanlar, kronik hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, huzur evinde kalanlar, grip aşısı olmalıdır.

Grip aşısı tam korur mu?

Hayır, grip aşısı tam olarak koruyucu değildir. Sağlıklı erişkinlerde yüzde yetmiş, yaşlı kişilerde ise yüzde altmış koruyucudur.

Grip aşısı korumaya ne zaman başlar?

Aşının korumaya başlama süresi kişiye göre değişir. Bu süre, aşı olduktan sonra 7 ile 14 gün arasında değişir.

Grip aşısı, bir yıl önce salgın yapan virüslere karşı hazırlandığı için, yeni yılın antijenik karakteri değişmiş virüslerine karşı hiçbir koruma sağlamaz.

Grip aşısı ne zaman uygulanmalıdır?

Ülkemizin de dahil olduğu kuzey yarı kürede grip aşısı, Eylül ve Ekim aylarında uygulanmalıdır.

Çünkü kuzey yarı kürede grip salgınları Aralık-Mart ayları arasında olur. Salgından en az 3 ay öncesi bağışık olmak gerekir ki bu da Eylül ve Ekim aylarına tekabül eder.

Güney yarı kürede ise grip salgınları Mayıs-Ağustos ayları arasında olduğu için burada yaşayanlar ya da buraya seyahat planlayanlar, Ocak Şubat aylarında aşı olmalıdırlar.

Grip aşısı nasıl uygulanır?

Grip aşısı erişkinlerde omuz kasına ya da deri altına uygulanır. Asla damar içine uygulanmaz. 2 yaşın altındaki çocuklarda iç bacak kaslarına uygulanır.

Grip aşısı ilaçlarla etkileşir mi?

Hayır etkileşmez, ancak kanamaya eğilimli olanlar ya da kan sulandırıcı ilaç kullananlarda kas içine değil deri altına enjeksiyon tercih edilmelidir.

Grip aşısının yan etkileri var mıdır?

Evet, lokal ve genel yan etkileri vardır.

Lokal yan etkileri nelerdir?

Aşı yerinde ağrı, sertlik, şişlik, morarma ve kızarma olabilir. Bunlar çok ciddi sorun oluşturmazlar. Kolonyalı pamuk ile kompres uygulamak yeterlidir.

Genel yan etkileri nelerdir?

Aşıyı takip eden ilk günler içinde ateş, genel ağrı, yorgunluk, terleme olabilir. Birkaç gün içerisinde kendiliğinden düzelir. Gerekirse paracetamol kullanılır. Bazı duyarlı kişilerde ise şiddetli gribe benzer tablo oluşabilir. Bu deneyimi yaşamış olanlar da aşı olmamalıdır.

Grip aşısı alerjiye yol açar mı?

Evet, yumurta ya da adjuvan alerjisine bağlı olarak döküntü, ateş, nefes darlığı olabilir. Bu tür duyarlılığı olanlar aşı olmamalıdır.



Grip aşısı nörolojik sorunlara yol açar mı?

Ender de olsa bazı nörolojik hastalıkları provoke edebilir. Grip aşısı, MS hastalığını aktive edebilir.

Grip aşısı laboratuar sonuçlarını etkiler mi?

Evet, grip aşısından sonra hepatit ve HIV testleri yanıltıcı sonuçlar verebilir. Kuşku halinde bu testler, farklı yöntemlerle tekrar edilmelidir.

Kimler grip aşısı olamaz?

- Yumurta alerjisi olanlar

- Aşıya karşı alerjisi olanlar

- Ateşli hastalık geçirmekte olanlar

- 4 ayın altındaki hamileler

- 6 ayın altındaki bebekler

- Aşıdan sonra grip tablosu yaşayanlar

Kimler aşı olmalıdır?

- 65 yaş üzerinde herkes

- Kronik hastalığı olanlar

- Bağışıklığı zayıflamış olanlar

- Bakım evlerinde kalanlar

Dr. TUNCAY FİLİZ /Haber Türk

6 Eylül 2017 Çarşamba

GARDEN BARDA KONUŞAN İKİ ADAM/ BİZE GÖRE

- Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır. Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, renksiz et­leri, çipil gözleri, soluk dudakları değişikliğe uğratarak, harap uzviyetlerden birer gençlik ve güzellik mucizesi vücuda getir­miş. Kim diyor ki kadın şimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya boya örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi hiç görmek kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?

- Kadın ne yapardı bilmem... Fakat boyalar olmasa bil­mem ki göz nasıl boyanırdı?


Ahmet Haşim'in  bu eseri, iki bölümden meydana gelir: Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları. Bize Göre; başta sanat, edebiyat meseleleri olmak üzere; tabii ve sosyal çevre, çevre ve psikoloji, kadın, içkinin olumsuzluğu üzerine yazılardan oluşur. Bir Seyahatin Notları ise yazarın daha çok Paris üzerine telif ettiği metinlerden meydana gelir. Bu kronikler Türkçenin seçkin ve güzel metinlerindendir.
Bize Göre - Ahmet Haşim

5 Eylül 2017 Salı

O İYİ KİTAPLAR OLMASAYDI

Emin Özdemir’in  kitabı “O iyi kitaplar olmasaydı” kitapseverler için tam bir hazine değerinde. Emin Özdemir ‘Ne okusam?’, ‘Nereden başlasam?’, ‘Okumak neye yarar?’, ‘Çocuklar ne okumalı?’, ‘Nasıl yazar olunur?’ ‘Edebiyat ne işe yarar?’ gibi temel soruları yalın bir dille ve pek çok yazardan ilginç alıntılar yaparak yanıtlarken, ‘Ne bulursam okuyorum’ türü okuma alışkanlığını da eleştirerek okumanın en az yazmak kadar hatta daha yüksek bir bilinç düzeyi gerektirdiğini anlatıyor kitabında.
Bir kitap okurken bin kitap okumuş hissine kapıldınız mı hiç? Özdemir’in “O iyi kitaplar olmasaydı” kitabını okurken işte bu duyguya kapılıyorsunuz. Her sayfada şaşırarak ‘Ben bu yazarı nasıl okumadım?’ diye kendinize soruyorsunuz, Cervantes’ten Yaşar Kemal’e, Melville’den Kafka’ya, Çehov’dan Dostoyevski’ye, Tanpınar’dan Saramago’ya, Marquez’den Mo Yan’a uzanan yetmiş yılı aşkın bir okuma serüveninden öylesine güzel, öylesine çarpıcı anılarla karşılaşıyorsunuz ki kitap hiç bitmesin, Emin Özdemir hep okusun, hep yazsın istiyorsunuz. Okuma isteğini böylesine kamçılayan bir kitap yazılmış mıdır acaba daha önce bilemiyorum.
O iyi kitaplar olmasaydı, Homeros’tan günümüze kadar neredeyse bütün önemli yazarlar ve kitaplar hakkında bilgiler içeriyor. Hem de ansiklopedik bilgiler gibi değil, kitaplardan alıntılar, yazar görüşleri ve anılar eşliğinde, peteğinden az önce süzülmüş bir kâse bal gibi her şeyiyle hazır geliyor önünüze. Keyifle çayımı içerim derken Mo Yan’ın kitabındaki bir açlık sahnesiyle ilk yudumunuz boğazınızda kalıyor, Saramago’nun körleriyle düşüncelere dalıp, Don Kişot’la birlikte hayaller kuruyor, Aziz Nesin’in idam şenliğiyle acı acı gülümsüyorsunuz. Kitabı bitirdiğinizde yalnızca büyük bir Edebiyat Ansiklopedisini değil aynı zamanda yüreğinize dokunmuş eşsiz güzellikte bir romanı bitirmiş gibi hissediyorsunuz.  

Kitaptaki alıntılardan birkaçı:
"Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, daha itaatkâr olurduk.” - Mario Vargas Llosa
“Yalnızca bizi ısıran ve bizi sokan kitapları okumalıyız, içimizdeki donmuş denizi kıran balta olmalı onlar.” – Franz Kafka
“Hayır diyen biridir başkaldıran insan. Ne kadar bulanık olursa olsun, bir bilinçlenme doğar başkaldırma eyleminden.” – Albert Camus
Kitabı okurken yukarıdakiler gibi sizi düşünmeye iten sözlerin arasından geçiyorsunuz, kimi ayağınıza takılıyor, kimi açıyor önünüzü. Tam bunları düşünürken kitabı okuyan bir okurumuzun dileği içimizden geçenleri özetliyor: “Keşke edebiyat derslerinde bu kitap okutulsa”.
Kitabın içinde Emin Özdemir’in yaşamından iç burkan kesitler de var. Yoksul bir çocukluktan Köy Enstitüleri’ne oradan da tüm dünyaya açılan yazarın çocukluğuna ait sofra betimlemesi bunlardan biri: “Kıtlık vardı, doyunca ekmek yiyemezdik. Açlığın kara sarı rengi vurmuştu yüzlerimize. Bakır bir lengere konmuş bulgur pilavını başlardık kaşıklamaya. Ne ki kaşık sayısı, sofradakilerin sayısından azdır. Bu kez aynı kaşığı dönüşümlü olarak kullanmaya başlardık. Çoğu zaman dönüşüme uymaz, sırayı bozardım ben. Kardeşim kaşığı elimden almaya, kapmaya çalışırdı; kavgaya tutuşurduk bu yüzden.  Anam kızar, ikimizi de kovardı sofradan. Ağlaya ağlaya onların yiyişini izlerdik. Bir yandan da bizim payımızı bırakacaklar mı bırakmayacaklar mı diye içlenerek bakardık. Bırakmazlardı.” Sıtmaya tutulduğunda birkaç hap yutturmakla yetinen annesinin sarı öküz hastalandığında hayvanın başında sabahlara kadar ağlamasını ise şöyle açıklıyor Özdemir: “O zamanlarda yarar sağlayan şeyler sevilirdi ancak”.
Thomas Bernhard’ın “Öğretmenler devletin yamaklarıdır. Okullarda öğrencilerin içi yalnızca devlet çöpüyle doldurulur” sözünden sonra kendisinin öğretmenlikteki ilk yıllarına dönen Emin Özdemir, kendi öğretmenliğini de hiçbir ayrımcılık yapmadan aynı sertlikte eleştiriyor: “Ne öğreteceğimizi, niye öğreteceğimizi devlet belirlemişti. Evet, doğruyu söylüyordu Bernhard, çocukların içini devlet çöpüyle dolduruyorduk”. Özellikle ‘Edebiyat dersi nasıl olmalı, nasıl okutulmalı?’ diye düşünenler için çok önemli bilgiler içeriyor O iyi kitaplar olmasaydı.
Bir çırpıda, tek solukta okunan bu kitap mutlaka ama mutlaka okumanız gereken, yıllar içinde dönüp dönüp üzerindeki notlarınızı karıştıracağınız hazine değerinde bir başucu kitabı. Kitabı bitirdiğinizde kendinizi Emin Özdemir’in söz açtığı kitaplardan bir seçki yaparak kitapçınıza giderken bulacaksınız.
İyi ki iyi yazarlar, iyi ki iyi kitaplar, iyi ki Emin Özdemir var.
Bilgi Yayınevi