5 Eylül 2017 Salı

O İYİ KİTAPLAR OLMASAYDI

Emin Özdemir’in  kitabı “O iyi kitaplar olmasaydı” kitapseverler için tam bir hazine değerinde. Emin Özdemir ‘Ne okusam?’, ‘Nereden başlasam?’, ‘Okumak neye yarar?’, ‘Çocuklar ne okumalı?’, ‘Nasıl yazar olunur?’ ‘Edebiyat ne işe yarar?’ gibi temel soruları yalın bir dille ve pek çok yazardan ilginç alıntılar yaparak yanıtlarken, ‘Ne bulursam okuyorum’ türü okuma alışkanlığını da eleştirerek okumanın en az yazmak kadar hatta daha yüksek bir bilinç düzeyi gerektirdiğini anlatıyor kitabında.
Bir kitap okurken bin kitap okumuş hissine kapıldınız mı hiç? Özdemir’in “O iyi kitaplar olmasaydı” kitabını okurken işte bu duyguya kapılıyorsunuz. Her sayfada şaşırarak ‘Ben bu yazarı nasıl okumadım?’ diye kendinize soruyorsunuz, Cervantes’ten Yaşar Kemal’e, Melville’den Kafka’ya, Çehov’dan Dostoyevski’ye, Tanpınar’dan Saramago’ya, Marquez’den Mo Yan’a uzanan yetmiş yılı aşkın bir okuma serüveninden öylesine güzel, öylesine çarpıcı anılarla karşılaşıyorsunuz ki kitap hiç bitmesin, Emin Özdemir hep okusun, hep yazsın istiyorsunuz. Okuma isteğini böylesine kamçılayan bir kitap yazılmış mıdır acaba daha önce bilemiyorum.
O iyi kitaplar olmasaydı, Homeros’tan günümüze kadar neredeyse bütün önemli yazarlar ve kitaplar hakkında bilgiler içeriyor. Hem de ansiklopedik bilgiler gibi değil, kitaplardan alıntılar, yazar görüşleri ve anılar eşliğinde, peteğinden az önce süzülmüş bir kâse bal gibi her şeyiyle hazır geliyor önünüze. Keyifle çayımı içerim derken Mo Yan’ın kitabındaki bir açlık sahnesiyle ilk yudumunuz boğazınızda kalıyor, Saramago’nun körleriyle düşüncelere dalıp, Don Kişot’la birlikte hayaller kuruyor, Aziz Nesin’in idam şenliğiyle acı acı gülümsüyorsunuz. Kitabı bitirdiğinizde yalnızca büyük bir Edebiyat Ansiklopedisini değil aynı zamanda yüreğinize dokunmuş eşsiz güzellikte bir romanı bitirmiş gibi hissediyorsunuz.  

Kitaptaki alıntılardan birkaçı:
"Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, daha itaatkâr olurduk.” - Mario Vargas Llosa
“Yalnızca bizi ısıran ve bizi sokan kitapları okumalıyız, içimizdeki donmuş denizi kıran balta olmalı onlar.” – Franz Kafka
“Hayır diyen biridir başkaldıran insan. Ne kadar bulanık olursa olsun, bir bilinçlenme doğar başkaldırma eyleminden.” – Albert Camus
Kitabı okurken yukarıdakiler gibi sizi düşünmeye iten sözlerin arasından geçiyorsunuz, kimi ayağınıza takılıyor, kimi açıyor önünüzü. Tam bunları düşünürken kitabı okuyan bir okurumuzun dileği içimizden geçenleri özetliyor: “Keşke edebiyat derslerinde bu kitap okutulsa”.
Kitabın içinde Emin Özdemir’in yaşamından iç burkan kesitler de var. Yoksul bir çocukluktan Köy Enstitüleri’ne oradan da tüm dünyaya açılan yazarın çocukluğuna ait sofra betimlemesi bunlardan biri: “Kıtlık vardı, doyunca ekmek yiyemezdik. Açlığın kara sarı rengi vurmuştu yüzlerimize. Bakır bir lengere konmuş bulgur pilavını başlardık kaşıklamaya. Ne ki kaşık sayısı, sofradakilerin sayısından azdır. Bu kez aynı kaşığı dönüşümlü olarak kullanmaya başlardık. Çoğu zaman dönüşüme uymaz, sırayı bozardım ben. Kardeşim kaşığı elimden almaya, kapmaya çalışırdı; kavgaya tutuşurduk bu yüzden.  Anam kızar, ikimizi de kovardı sofradan. Ağlaya ağlaya onların yiyişini izlerdik. Bir yandan da bizim payımızı bırakacaklar mı bırakmayacaklar mı diye içlenerek bakardık. Bırakmazlardı.” Sıtmaya tutulduğunda birkaç hap yutturmakla yetinen annesinin sarı öküz hastalandığında hayvanın başında sabahlara kadar ağlamasını ise şöyle açıklıyor Özdemir: “O zamanlarda yarar sağlayan şeyler sevilirdi ancak”.
Thomas Bernhard’ın “Öğretmenler devletin yamaklarıdır. Okullarda öğrencilerin içi yalnızca devlet çöpüyle doldurulur” sözünden sonra kendisinin öğretmenlikteki ilk yıllarına dönen Emin Özdemir, kendi öğretmenliğini de hiçbir ayrımcılık yapmadan aynı sertlikte eleştiriyor: “Ne öğreteceğimizi, niye öğreteceğimizi devlet belirlemişti. Evet, doğruyu söylüyordu Bernhard, çocukların içini devlet çöpüyle dolduruyorduk”. Özellikle ‘Edebiyat dersi nasıl olmalı, nasıl okutulmalı?’ diye düşünenler için çok önemli bilgiler içeriyor O iyi kitaplar olmasaydı.
Bir çırpıda, tek solukta okunan bu kitap mutlaka ama mutlaka okumanız gereken, yıllar içinde dönüp dönüp üzerindeki notlarınızı karıştıracağınız hazine değerinde bir başucu kitabı. Kitabı bitirdiğinizde kendinizi Emin Özdemir’in söz açtığı kitaplardan bir seçki yaparak kitapçınıza giderken bulacaksınız.
İyi ki iyi yazarlar, iyi ki iyi kitaplar, iyi ki Emin Özdemir var.
Bilgi Yayınevi

16 yorum:

  1. O kadar güzel anlatmışsınız ki insan hemen bu kitabı bulup okumak istiyor:) Çok merak ettim ve okuma listeme ekledim. Çok teşekkürler bu güzel öneri için :)

    YanıtlaSil
  2. Tavsiye için teşekkürler. Listeme ekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim keyifle okumanız dileğiyle..

      Sil
  3. Kitabı görmüştüm ama ilgimi çekmemişti. Bu yazıdan sonra merak etmeye başaldım :9

    YanıtlaSil
  4. Güzel bir tavsiye. Okunacaklar listemde olması gerekiyor.
    Bilgilendirici yazı için teşekkürler.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol teşekkür ederim sevgiler benden...

      Sil
  5. Daha önce hiç ilgimi çekmemiş. Güzel tavsiye oldu. :)

    YanıtlaSil
  6. Kitap dediğin böyle anlatılır. :)
    Pek bir merak uyandırdı.

    YanıtlaSil
  7. emin özdemir yaaaa biliyom evet okumak yazmakla ilgili kitapları var yaaa. başka kitapları da var. bu da iyimiş evet. valla nefis bir kitap okumuşsun :)

    YanıtlaSil
  8. Bazı kitaplar olmasaydı halimiz harab olurdu gerçekten. Geçmiş alimler bu kitapları yazmışlar. Allah onlardan razı olsun.

    Gerçekten eline ne geçerse okumak o kadar da iyi bir şey değil. Yoksa beynimiz o hiçbir şeyin atılamadığı çöp evlere döner.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle seçip okumalıyız. Teşekkür ederim.

      Sil